Hüzün senesi

Hüzün senesi

Yayınlama: 22.12.2024
A+
A-

Hz. Peygamberin (s.a.v) önderliğindeki Mekkeli ilk Müslümanlar psikolojik, ekonomik, sosyal ve siyasal bir baskı içinde yaşıyorlardı. Kabilesi veya kendilerini koruyup kollayacak kimseleri olmayan köleler ise kıl almaz işkencelere maruz kalıyorlardı. Kabileleri güçlü olan bazı Müslümanlara da bizzat akrabaları, babaları, kardeşleri eziyet ediyorlardı. Mesela Mekke’nin en güçlü kabilesi Kureyş’e mensup olan peygamberimizin (s.a.v) şahsına en ağır eziyetleri edenler öz amcası Ebu Leheb ve karısı Ümmü Cemil’di. Mekkeli müşrikler bütün baskılarına rağmen İslam’ın yayılmasını engelleyemedikleri ve Müslümanların sebatlarını kıramadıkları için bir tedbir olarak meşhur ablukayı ilan etmişlerdi. Ebu Talib vadisine sıkıştırılan Müslümanlarla her türlü sosyal, ekonomik, beşerî ilişki kesilmiş ve adeta açlığa mahkum edilmişlerdi. Siyer kitaplarında detaylıca anlatılan bu süreçte peygamberimizi ve Müslümanları iyice üzen, hüzne boğan olay ise, peygamberimizin başlıca koruyucusu amcası Ebu Talib ile en büyük destekçisi eşi Hatice’nin o sene vefat etmesiydi. Peygamberimiz bu seneye “hüzün senesi” demişti.

İşte bu dönemde Müslümanlara umut bahşeden bir ihtimal belirmişti. Kitap ehli olmaları itibariyle Müslümanlara yakın olan Hristiyan Romalılar ile Mecusi Sasani devleti arasında bir savaş yaşanmak üzereydi. Doğal olarak Müslümanlar kendilerine yakın gördükleri Romalıların kazanmasını istiyorlardı. Kazanacak olsalardı, baskı altındaki Müslümanlar nefes almış olacaklardı. Neticede Sasaniler kazanmış ve Müslümanların hüznüne hüzün katılmış, ümitleri kırılmıştı.

Bunları anlatmamın sebebi, bir yılı aşkın bir zamandır akıllara durgunluk veren bir barbarlıkla evleri, şehirleri, derme çatma mülteci kampları, yerleri yurtları yerle bir edilen, on binlercesi hunharca öldürülen Gazzelilerin bütün özgür Müslümanları, dünyanın özgür ruhlu insanlarını derin bir hüzne gark eden durumlarıdır. Ekranlarda dolaştırılan parçalanmış çocuk bedenleri, daracık Gazze şeridinde bir oraya bir şuraya sürülen kadınların, yaşlıların içler acısı durumları yürek paralıyor. Ne bir kabileleri ne bir koruyucuları ne de bir destekleri var Gazzelilerin. Umut bahşedecek bir gelişme de görünmüyor ufuklarda.

  • İlk Müslümanlar içeriden ve dışarıdan üzerlerine çöken bu hüzün bulutunu nasıl dağıtmışlardı diye düşündüm bir süre. Sonra aklıma “Rum Suresi”ni okumak geldi, belki orada Müslümanların yüreklerini pekiştiren, hüzünlerini dağıtan nefhayı yakalarım düşüncesiyle. “Elif. Lam Mim. Rumlar yenildiler” diye başlıyor sure ve hemen akabinde şu teselli edici ifadeye yer veriliyor: “Fakat onlar bu yenilgilerinden sonra tekrar galip geleceklerdir”.

Mekke sokaklarında işkenceler gören ilk Müslümanların, Romalıların kazanmasını istemelerinin altında yatan psikolojiyi düşündüm sonra. Gazzeliler de şimdi, umutlarını dünyadaki gelişmelere bağlamışlardır dedim. Ne bileyim, mesela ABD’deki başkanlık seçimlerine, Mısır’daki ateşkes görüşmelerine, Venezüella devlet başkanının çıkışlarına, halkıyla ve devletiyle İspanya’nın tutumuna umut bağlıyorlardır. İsrail’in katliamları karşısında sessizliğe gömülen amcaları, amca çocukları, kuzenleri Arapların bu tutumunun hüznünü bir nebze unuturlar diye. Ne var ki bütün gelişmeler, bu sevinç ihtimalini kursaklarında bırakıyor. Rumların yenilmesinin ilk Müslümanlarda meydana getirdiği psikolojinin aynısını yaşıyorlar.

Fakat bir şeyden eminim, ilk Müslümanlar bütün bu olumsuzluklara rağmen Allah’ın dinini terk etmedikleri, kan içici müşriklere teslim olmadıkları gibi Gazzeliler de teslim olmuyorlar. Bir günlük şerefli bir hayat, bin yıllık şerefsiz bir hayattan yeğdir, diyorlar. Ve mutlaka içlerinde nice hafızlar bulunan Gazzeliler “onlar bu yenilgilerinden sonra tekrar galip geleceklerdir” ayetini de okuyorlardır. Nitekim Rum suresinin son ayeti asıl müjdeyi veriyor: “Şimdi sen sabret. Bil ki Allah’ın vaadi haktır. (İmanları dillerinden öteye geçmemiş olanların bu tutumları senin direncini gevşetip sarsmasın”.

Kuşkusuz bu korkunç manzara karşısında Akif gibi “bu karanlık gecenin yok mu sabahı” diye haykırmak insanî bir çığlıktır, harflere dökülmüş bir göz yaşı patlamasıdır. Ama Şirazlı Hafız gibi söylemek zamanıdır şimdi:

Sakın umutsuzluğa kapılma, gayb aleminin sırlarını bilmiyorsun çünkü

Perde arkasında, nice gizli oyunlar var, üzülme

(…)

Ey Hafız, düşmüyorsa dilinden dua ve Kur’an

Yoksunluk köşesine çekilmişken, yalnızlığa,

Gerçekleşecek arzuların; üzülme

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.