Asıl adı Ehmed olan Melayê Cizîrî, Kürt tasavvuf şiirinin en önemli temsilcisidir. Onun Divanı geleneksel eğitim sistemi içinde temel derslerden biri olarak görülmüş, iyi şiirin standardı olarak benimsenmiş ve Mevlânâ, Hafız, gibi tasavvufçu alimlerle eşdeğerde görülmüştür.
Bir Söz Ustası: Şeyh Ahmed El-Cezerî Melaye Ciziri
İslam dünyasının önemli şair ve mutasavvıflarındandır. Aynı zamanda derin bir felsefeye sahip olan Şeyh Ahmed, Cizre`lidir. Botan aşiretindendir. Babasının adı Muhammed`tir. Genellikle “Molla” kelimesinin karşılığı olan “Mela”, bazen de değişik anlamlara gelen “Nişânî” mahlaslarını kullanmıştır. Nişânî; Kürtçede atış yapılan hedef ve vücuttaki benler anlamındadır. “Aşk ve sevgi oklarının hedefi” şeklinde yorumlanacak Nişânî mahlası, kendisini toplumda hissettiren, belli başlı kimse anlamına da gelebilir.
Ana dili Kürtçe`nin bütün lehçelerini, ayrıca Arapça, Farsça ve Türkçe bilen Molla Cezerî`nin derin bir medrese kültürüne sahip olduğu anlaşılıyor. Halen Cizre`de cami olarak hizmet vermeye devam eden Medresa Sor`da (Medresetu`l-Hamra -Kırmızı Medrese) yıllarca ders vermiş.
Şeyh Ahmed`in dünya edebiyat çevrelerinde tanınmasına sebep olan meşhur eseri; Ciziri Divanı`dır. 114 şiir, 2000 beyitten oluşan Divan bir edebi şaheser olarak kabul görüyor. Dili Kürtçedir. Şiirlerinin çoğu gazel, bir kısmı da kaside şeklinde yazılmıştır. Hafız-ı Şirazi`nin etkisinde kalmasına rağmen;
Ger lu`luê mensur jı nazmê tu dixwazi
(Eğer nazımdan saçılmış incileri istiyorsan)
Wer şi`re Melê bin te bi Şirazi çı hacet
(Gel, Mela`nın şiirlerini gör, Şirazi`ye ne hacet)diyerek kendisinin şiir dünyasındaki büyüklüğünü de dile getirmekten çekinmez. Gerçekten de Cezerî`nin üstün şiir kabiliyeti mütercim ve şârihler tarafından vurgulanmış, hatta edebiyatta Molla Camî, İbnü`l-Farız ve Fuzulî; tasavvufta Mevlana Celaleddin-i Rûmî`ye benzetilmiştir. Divanında felsefi estetik, ilahi aşk, sevgi ve tasavvuf ön plandadır. Metafizik ve deruni içeriği, yoğun benzetme, temsil, kinaye ve istiareleri dolayısıyla eserin dili ağırdır. Ancak vermek istediği fikirler anlaşılır ve açıktır.
Divanındaki 33. kasidesinden dolayı Şeyh Ahmed`in Vahdet-i Vücud felsefesine tabi olduğu iddia edilmiştir.
Sırre wehdet ji ezel girtiye hetta bi ebed (Vahdet sırrı ezelden ebede kadar tutmuştur)
Wahid û ferd e bi zatê xwe wi ninın çu eded (Zatıyla vahittir, tektir, ferttir, onun adedi yoktur)
Dı qıdem da ezel û ‘eynê ebed herdu yek in (Başlangıcı olmayan için ezel ve ebed birdir)
Sermediyyet we dixwazit ne ezel bit ne ebed (Devamlılık ne ezelin ne ebedin olmasını ister)
Ferq e wahid ji ehed lê di meqamê semedî (Farklıdır vahid ehetten, ama samed makamında birdirler)
Bi haqiqet ku yek in herdu çi wahid çi ehed (Hakikatte birdirler hem vahid hem ehed)
Yek e derya tu bizan qenci çi mewc u çı hêbab (Şunu iyice bil ki dalga su kabarcıkları ile derya birdir)
Di esil da ku hemi av e çi av û çi cemed(Aslında hepsi sudur hem su hem buz)
Kısacası damlaların denizde, harflerin satırda birleşmesi gibi varlıklar bir bütünlükte kendini gösterirler. Görüntüdeki farklılıklar aldatıcıdır. Zaman kavramı yoktur, kıdemde ezel ve ebed aynıdır.
Şeyh Ahmed`in kısaca değindiğimiz Divan`ının çeşitli kütüphanelerde yazma nüshaları mevcuttur. Eser ilk defa Martin Hartmann tarafından tıpkıbasımı gerçekleştirilmiştir. (Der Kurdish Divan des Schech Ahmed, Berlin 1904) Divanı M. Şefik Arsavi yeniden basmış olup, Kadri Cemil Paşa, Hawar dergisinde tefrika etmiştir. Sadık Bahaddin Amedi, Divan`ın ilmi neşrini yapmış, Zeynelabidin Zinar Latin harflerine çevirmiştir. Rusça çevirisi K.R. Eyyüpoğlu tarafından yapılmıştır. Ayrıca Divanın Fransızca, İngilizce, Almanca ve Farsça çevirisi yapılmıştır.
Divan`ın çeşitli şerhleri de yapıldı. Bunlar arasında en meşhur olanı ise Ahmed b. Muhammed el-Buhti ez-Zivingi`nin yaptığı şerhtir. Arapça olarak bu şerhi yapan Zivingi, Suriye`nin Kamışlı kenti eski müftüsüdür. Divan`ın Kürtçe şerhini yapan Abdurrahman Şerefkendî`dir. Cizre eski müftüsü Mahmut Bilgi de Divan üzerinde çeşitli araştırmalar yaptı. Ferhad Şâkelî, Uppsala Üniversitesinde Şeyh Ahmed el-Cezerî konulu bir doktora çalışması gerçekleştirdi. Ayrıca Şeyh Said`in torunlarından Abdulmukit Septioğlu Divan`ın ilk 33 kasidesini şerh etti. Türkçe olarak yapılan bu şerh maalesef tamamlanamamıştır. Nûbihar yayınları arasında çıkan kitapta, kasideler kelime kelime açıklanmaktadır. Çok değerli bilgiler veren bu çalışmanın tamamlanmamış olması oldukça üzücüdür.
Şeyh Ahmed, Divan`ındaki şiirleri alfabetik sıraya koymuş, şiirlerini alfabeye müthiş edebi bir sanatla uydurmuştur. Divan elif babı ile başlıyor ve böylece Arapça alfabeye uyarak gidiyor. Örneğin beyitlerin sonu hangi harfle bitiyorsa, o şiirin tüm beyit sonları o harfle bitmektedir. Bu da son derece yüksek bir edebi kabiliyet gerektirmektedir.
Cizre`de halk arasında Şeyh Ahmed ile ilgili rivayetler, menkıbeler anlatılmaktadır. Bunların ilmi bağlayıcılığı olmazsa bile, O`nun edebi kişiliğinin etkisini anlatmak babından şu çarpıcı menkıbeyi aktarmak yerinde olur: “Kırmızı Medrese civarında bir taşa oturup veya yaslanıp kasidelerini okuyan Şeyhin söylediği sözlerin tesiriyle taş ısınır, hatta kızarır. Bu durumu fark eden Cizreli yaşlı bir kadın, hamurunu getirip, o taşa yapıştırmak suretiyle ekmeğini pişirir.” Evet, Divan okunduğunda, Şeyhin söylediği sözlerin taşı bile ısıtacak kadar etkili olduğu gerçekten de fark edilir.
Divanda kullanılan kültürel materyal, bölgede bulunan medreselerin eğitim seviyeleri ile ilgili ipuçları verir. Zira yörede yüzlerce yıla dayanan medrese eğitimi, Şeyh Ahmed zamanında çok canlıdır. İçerik yönünden son derece zengin bir yapı arz ederler. Bu durum olduğu gibi Divan`a yansımıştır. Zira Divan`da tarihten siyasete, gramerden belâgata, felsefeden astronomiye kadar birçok konudan söz edilmektedir.
Son olarak O`nun Peygambere olan sevgisini ilan eden şu beytini aktarmak istiyorum:
Muyeki ez jı te nadım bı dısed Zin u Şirinan (Senin bir tek kılını iki yüz Zin ve Şirine değişmem)
Çı dıbıt ger tu haseb bıki me bı Ferhad u Memê (Ne olur Sen de eğer beni bir Ferhat veya Mem gibi saysan)
Tabi Türkçe olarak yaptığımız bu açıklamalar sözlerin şiirselliğini yansıtmıyor. Şiir veya kasideler Kürtçe olarak okunduğunda, O`nun Allah ve Peygamber aşkının yine kendisinin deyimiyle;
Bı dıl ataş jı ciger büryanım (Kalben ateş ciğerden büryanım)
Lew perişanım u pür êşanım (Bu nedenle çok ağrılı ve perişanım)
Aşıkê nazık u mahbubanım (Nazik ve mahbubların aşıkıyım)
Tu mebin bê ser u bê samanım (Görme beni başsız ve sarhoşum)
Kalben ateş, ciğerden büryan olduğu anlaşılıyor. Büryan Siirt yöresinde etlerin kuşbaşı olarak doğranıp fırınlarda pişirildiği bir yemek çeşididir.
Ne yazık ki, edebiyat âleminde tanınan bu edibin doğum ve ölüm tarihleri tam olarak bilinmemektedir. Ancak 1570-1640 yılları arasında yaşadığı kabul edilmektedir. Bir zamanlar memleketimizde Arapça aleyhtarı bir yönetim anlayışı hâkimdi. Bu yöneticilerin yanlış uygulamalarından mezar taşları ve kitabeler de nasiplerini aldılar. İşte bizim Şeyh Ahmed`in ve daha birçok mezar taşı, kitabe Cizre`de bu anlayışın kurbanı edildiler.
Meşakkat ve çile ile dolu bir ömür geçiren Şeyh Ahmed, 1640 yılında vefat etti. Kabri Cizre`de ders verdiği Kırmızı Medresenin alt katındadır ve bu gün ziyaretgâh haline gelmiş durumdadır.
KAYNAKLAR:
– Şeyh Ahmed el-Cezerî, Divan
– M.Sait Özervarlı, Molla Cezerî, İslam Ansiklopedisi, TDV, Cilt:30
– M. Halil Çiçek, “Yakın Dönemde Cizre Medreseleri”, Hz. Nuh`tan Günümüze Cizre
Sempozyumu, İstanbul 1999
– Amdulmukit Septioğlu, Melayê Cizîrî Divan`ının Şerhi, Nûbihar Yayınları, İstanbul 2005
– Abdullah Yaşın, Bütün Yönleri ile Cizre, 1983
– Abdullah Yaşın, Tarih Kültür ve Cizre, Ankara 2007
Kaynak: doğruhaber
Kaynak: HABER MERKEZİ