6 Şubat’ta yaşanan Kahramanmaraş merkezli deprem bölgedeki 10 ile birlikte geçmişte büyük depremler yaşayan kentlerde de büyük bir endişe yarattı. 2011 depremini yaşayan Van gibi kentlerde afetin korkusu ve endişesi bir kez daha hatırlanırken kaygı bozuklukları ve psikolojik destek alma ihtiyacı arttı.
Bu anlamda deprem bölgeleri ile birlikte Van’da da bu konuyla mücadele için adımlar atılırken Van YYÜ Dursun Odabaş Tıp Merkezi’nde bünyesinde, Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen depremzedelere psikolojik desteğin sunulacağı “Psikososyal Afet Başvuru Birimi” kuruldu.
6 Şubat’ta merkez üssü Kahramanmaraş olan ve 11 ili etkileyen yıkıcı depremin ardından depremzedeler birçok sorunla başa çıkmaya çalışırken, bir taraftan da psikolojik olarak yara aldı. Ülke genelinde depremden etkilenen depremzedelere psikolojik yardım çalışmaları başlatıldı ve devam ediyor. Merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan ve 10 ili etkileyen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler sonrası, Van YYÜ Dursun Odabaş Tıp Merkezi’nde, afetten psikolojik olarak etkilenen depremzedelere destek sunulması amacıyla çalışma yürütüldü. Bu kapsamda Van YYÜ Dursun Odabaş Tıp Merkezi’nde “Psikososyal Afet Başvuru Birimi” kuruldu.
Van YYÜ Dursun Odabaş Tıp Merkezi bünyesinde oluşturulan “Psikososyal Afet Başvuru Birimi” hastanede tedavi gören ve depremden etkilenen vatandaşların yaralarının sarılmasına destek oluyor. Depremzedeler, hastanenin Psikiyatri Anabilim Dalı’nda dün oluşturulan destek birimine randevusuz başvurulabiliyor. Konuyla ilgili Şehrivan’a konuşan Öğretim Üyesi Doç. Dr. Faruk Kurhan, Van’da yaşanılan bir deprem endişesinin olduğunu dile getirerek, “Van depremi 2011 yılında olmasına rağmen yöre halkı, bir deprem haberiyle tekrardan bir diken üstünde olma hali, korku, endişe yaşıyor” dedi.
Kurhan, depremin çok büyük bir alanı etkilediğini belirterek, “Deprem, doğal bir afet. Bu deprem olabilir, sel olabilir, kasırga olabilir, çığ olabilir. 2020 yılında art arda gelen iki çığ felaketi yaşadık Van’da. 2011 yılında büyük bir depremle sarsıldı bölgemiz. Depremler en büyük doğal afetlerden biridir. Dünyanın oluşumu içerisinde olağan olarak kabul edilir ama insanoğlu eğer buna riayet etmezse, depremlerin olduğu fay hatları üzerinde evlerini inşa ederse çok büyük yıkımla karşılaşabiliyoruz. 6 Şubat sabahı meydana gelen Kahramanmaraş merkezli deprem çok büyük bir depremdi. Çok büyük bir alanı etkiledi. Yaklaşık 13 buçuk milyon insanın etkilendiğinden bahsediliyor” dedi.
Kurhan, Van’a gelen depremzedelerin çeşitli sorunlarının olabileceğini belirterek, “Bölgede etkilenen 13 milyon insandan bahsediyoruz. Bunları doğrudan depremzede diye tabir edebiliriz. Bu bireylerin diğer illere göçü gibi Van’a da yoğun bir şekilde göçü mevcut. Belki de binlerce insan Van’da şu an. Bu bireylerin elbette çeşitli sorunları olacak. Bu bireylerin güvenebilecekleri, kendilerini sarsılmayacak, depremden koruyabilecek alanlara taşınması en önemli sacayaklarından birini oluşturuyor. Bu bireyler yerleştikten sonra insanlık gereği yemesinin, içmesinin, barınmasının, uykusunun, temizliğinin giderilmesi gerekiyor. Birey açken, susuzken, uykusuzken psikolojisinin etkilenmemesi düşünülemez. Dolayısıyla bunları tedarik etmek lazım. El birliğiyle herkesin üzerine düşen vazife neyse elini taşın altına koyup yardımcı olması gerekiyor. Bunu ancak dayanışmayla halledebiliriz” dedi.
Kurhan, Psikososyal Afet Başvuru Birimi’nden söz ederek şunları aktardı: “Psikososyal Afet Birimi yaklaşık bir haftadır faaliyette. Burada ekipçe çalışıyoruz. Sosyal Hizmet Uzmanı, Psikolog ile bize başvuran depremzedelerin yaralarını sarmak için kendilerine elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyoruz. Randevu almadan depremzedeler buraya başvurabilirler.” Kurhan, Van’da vatandaşların depremden dolayı endişe yaşadıklarını dile getirerek, “Van depremi 2011 yılında olmasına rağmen yöre halkı, dünyanın neresinde olursa olsun bir deprem haberiyle tekrardan bir diken üstünde olma hali, korku endişeyi yaşıyor. Çünkü yaralarımız var. Çok büyük bir sarsıntı yaşadık o dönem. Haliyle ülkemizde meydana gelen böylesi büyük bir felaketten sonra bizim etkilenmememiz, bunu düşünmememiz, bundan bihaber olmamız, vurdumduymaz olmamız mümkün değil. Bölgede yaşamış biri olarak iki depremi de yaşadık. Depremi yaşıyor olmak bireyi daha çok hassas hale getirir. Dolayısıyla dünyanın neresinde olursa olsun bu tür haberleri duymak kişilerde bir korku, endişe, kaygı yaratır. Bu doğaldır” dedi.
Sarsıntı ne kadar şiddetli hissedilirse bundan daha çok etkilenildiğini aktaran Kurhan, “Böylesi büyük bir depremden sonra sadece o bölgede yaşayan, depremi doğrudan yaşayan insanlar değil ülkenin birçok yerinde hatta uluslararası diyebileceğimiz bir depremdi. Tabii etki büyüklüğü merkezinden yola çıkarak çevreye doğru gittikçe azalıyor depremler doğası gereği. O bölgede yaşayan insanlarla uzağında yaşayan insanlar aynı hissetmez. Depremin ne kadar çok merkezindeyseniz, sarsıntıyı ne kadar şiddetli hissettiyseniz, enkaz altında kaldıysanız, yakınlarınızı kaybettiyseniz, yaralandıysanız bundan çok daha fazla etkilenirsiniz” diye konuştu.
Travmanın tamamen silinmesinin mümkün olmadığını belirten Kurhan, “Depremi beyinde tamamen silmek diye bir şey yoktur. Travmayı yaşadığınızda zihninizde kalır. Bunu daha fazla sosyalleşerek yenersiniz. Bu o travmayı tamamen silmek anlamına gelmez. Dolayısıyla bizim daha fazla hassas olmamızın sebebi 2011 yılında almış olduğumuz yaradan kaynaklıdır. Bunlar depremi atlatan bir toplum olarak bizi güçlendirir. Deprem bilimciler, ülkenin birçok yerini uyarıyor. Ülkede neredeyse fay hattı geçilmeyen yer kalmadı. Fay hattı üzerinde bulunduğumuz gerçeğini unutmamamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Kurhan, depremden etkilenenlerin farklı tepkiler verebileceğini aktararak şunları söyledi: “Bölgede yaşayan bütün insanlar, ülkemizde yaşayan bütün insanlar bu haberle sarsıldılar, korktular, endişe duydular. İnsanlar, “Acaba deprem olursa deprem olursa kurtulabilir miyim”, “Evim sağlam mı”, “Evimin altından fay hattı geçiyor mu” gibi sorular sorabilir. O bölgedeki insanların ilk başta bir şok yaşama, şoktan hemen sonra kişilerde şaşkınlık, uykusuzluk, endişe hali, sürekli bir diken üstünde olma hali aslında normal diyebileceğimiz insanoğlunun en doğal tepkilerindendir. Bunu yaşamış olmak bir hastalık değildir. Psikolojik bir hastalık değildir. Bu beden ile zihin arasındaki o korku, endişeyi normalize etmek için yaşaması lazım bireyin. Tabii bu her bireyde normaldir diyemeyiz.”
Tepkiler çok farklı olabilir. Kimisi vurdumduymaz olabilir ama bunun bir yıl sonra travma sonrası stres bozukluğu, derin bir depresyon, kaygı bozuklukları ile karşımıza çıkmayacağının hiçbir garantisi yok. Dolayısıyla bu depremlerden, bu tarz büyük doğal afetlerden sonra bireylerin, o bölgede yaşayan insanların bu tür psikolojik tepkiler vermesi kadar doğal bir şey yoktur. Bunu bir yas reaksiyonu gibi düşünmek lazım.”
Kurhan, çocuk, yaşlı, gebe, ağır ruhsal rahatsızlığı olan bireylerin depremden daha çok etkilendiklerinin altını çizerek, “İnsanın annesi ölür, babası ölür, kardeşi ölür, beklenmedik bir ölüm olur. Kişi bundan sonra bir şok yaşar. Bunu kabul etmez. Buna tepki gösterir. En son kabullenme ile bunu kabul eder ve yaşantısına geri döner. Bu aslında acıyı bitirmiyor. Acı kalıyor ama insanlar, kendilerini yaşamın olağan akışı içerisine bıraktıkları zaman o felaket bir şekilde beyinlerinin, zihinlerinin kapladığı yer itibarıyla küçülüyor. Dolayısıyla çocuklar, yaşlılar, gebeler, ağır ruhsal rahatsızlığı olanlar böylesi bir felaketten sonra önemli ölçüde etkilenirler ve diğer normal bireylerden çok daha fazla rahatsız olurlar. Bunların rahatsızlığını da anlayabiliyoruz çünkü hassas olan bireyler. Bunlara dikkat etmek lazım. Bu tür bireylere özellikle önem göstermek lazım. Bunların bir an önce topluma adapte olabilmeleri için belki üstelerine daha fazla titremek gerekebilir” diye konuştu.
Kurhan, “Çocuklar, ergenler, yaşlılar, sürekli ilaç almak durumda olup bu ilaçları tedarik edemediğinde hastalanacağını bildiğimiz bireyler haliyle bu depremden çok daha fazla etkileneceklerdir. Bu depremden etkilenmemek diye bir şey yok. Toplumun tamamı etkileniyor. Dolayısıyla her bireyi özelinde değerlendirmek gerekiyor. Bu bireyler de bu anlamda etkileneceklerdir. Etkilenmelerini minimalize edebilmek için toplum olarak bu bireylere yanlarında olduğumuzu hissettirebilmek en büyük destektir. En büyük psikolojik yardım, kişilerin geri geldiğinde elini tutmak, sırtını sıvazlamak, yanında durmak, korkusunu anlayabilmek” diye aktardı.
KAYNAK: Şehrivan Gazetesi